8 Mayıs 2015 Cuma

Kitap İncelemesi / Sevgili Katil-Belinda Bauer



Yeni tanıştığım yazar Belinda Bauer'in ilk kitabı olan "Sevgili Katil" gerilim türünde bir psikolojik roman. Orjinal adı "Blacklands" olan bu kitabın Türkçe'ye "Sevgili Katil" olarak çevrilmiş ve bence kitap ile de gayet uyumlu olmuş, aynı şekilde kitabın çevirisini de sevdim. 

Gerilim türünde bu zamana kadar okuduğum kitaplar arasında beni etkilemesi açısından ne yazık ki son sıralarda yer alıyor. Çok başarılı yazarların çok ses getirmiş kitaplarından sonra böyle bir kitap beni hiç tatmin etmedi. Sanki eksik bırakılmış kısımlar, eksik bilgiler ve duygu açısından zayıflıklar var. 

12 yaşındaki Steven , 18 yıl önce bir çocuk katili tarafından öldürülmüş olan amcası Billy Peters'in mezarını aramaktadır. Her gün bölgenin farklı yerlerini kazar ama ne yazık ki amcasının kemiklerini bulamaz. Bunun üzerine hapishanedeki çocuk katili Arnold Avery'ye mektup yazmaya karar verir. 

Sayın Bay Avery,Ben WP'yi arıyorum. Bana yardım edebilir misiniz?
Saygılarımla

Bu mektup ile katil Arnold'un ilgisini çekmeyi başarır. Arnold şifreli mektuplar yollayıp bu mektuplaşma işini oyuna çevirmek ister. Steven ise sadece amcasını bulmak istemektedir. Steven ne büyükannesinden ne de annesinden kardeşine gösterilen sevgiyi göremez. Bu onu çok üzmekte ve hırpalamaktadır. En ufak bir sevgi parçacığı bile Steven'ı mutlu ederken, büyükannesi pencereden oğlu Billy'i bekler, annesi ise kardeşi Davey'i daha çok sever. Kısacası Steven evin içinde hayalet gibidir, unutulmuştur. Amcasının mezarını bulması ile aile içinde bir yer edineceğini inanır. 

Fakat katil için olay tamamen farklıdır. Steven'ın katile gönderdiği mektuplardan birindeki fotoğrafta Steven'in araba camından yansımasını görür. Steven'in bir çocuk olması katilde cinayet işleme isteğini yeniden canlandırır ve bir karmaşa sırasında hapishaneden kaçmayı başarır. Steven'ı bulmaya gider....



Devamını oku »

4 Mayıs 2015 Pazartesi

Kitap İncelemesi / Beni Bulun Çünkü Bu Sizin De Hikayeniz Olabilir..-Michelle Knight & Michelle Burford






"Bu, bir hiç olduğu söylenen kadınlar için. Sizi üzmelerine, kalbinizi ezmelerine izin vermeyin. Acım katlanılamayacak kadar büyük olsa bile gülümseyebilmeyi hak ediyorum." 




"Hayat bazen iyi bazen kötü olur. Siz göz kırpana kadar hayat değişebilir, o yüzden her günü sanki o gün dünyadaki son gününüzmüşçesine yaşamalısınız. Çünkü trajedinin nerede başlayacağını asla bilemezsiniz."



Bir kitap bu kadar mı sarsıcı olur. Sadece 1 gün sürdü bu kitabı bitirmem, çünkü elimden bırakamadım. Kurtulmaları için bende onlarla çabaladım. Bu zamana kadar okuduğum kitap sayısını inanın bilmiyorum ama sanırım en çok etkilendiğim kitaplardan birisi oldu. 2 gündür blog başına oturup şu yazıyı yazmaya çalışıyorum, olmuyor. Hayatın bize neler getireceğini bilemeyiz. Her gün kaç kadın cinayeti, kaç kaybolma haberi görüyoruz değil mi? Bunlardan birisi biz olabiliriz, kardeşimiz, annemiz, kuzenimiz, en yakın arkadaşımız ya da çocuğumuz da olabilir bunun farkındasınız değil mi? Ben bu yazıyı yazarken acaba birileri bir yerde nasıl acılar çekiyor diye düşünmeden edemiyorum. Bu kitap bana çok derin duygular taşımama sebep oldu. O kızlar işkenceler çekerken biz dışarıda hiçbir şeyden habersiz mutlu mesut hayatımızı yaşadık. Çok canım yanıyor sevgili okuyucularım. Kitabı okurken bir ara gerçekten kasıldığımı hissettim, hüngür hüngür ağladım. Onların acılarına ortak oldum. Etrafımızdaki insanlara güvenmeden önce defalarca düşünmeliyiz, hatta kimseye güvenmesek mi desem bilemedim. Hiç ummadığımız kişilerin içinde nasıl bir canavarın yattığını bilemiyoruz ne yazık ki. Ve bana kalırsa herşeyden önemlisi bu noktada hepimize bir görev düşüyor; korkmayalım arkadaşlar, polisi aramaktan korkmayalım. Komşumuzun evinden garip sesler duyduğumuzda, sokakta bir kadının tuhaf davranışlar sergilediğini gördüğümüzde arayalım polisi. Kalbimizin sesini dinleyelim, üç maymunu oynamayalım, ucu bana dokunur diye düşünmeyelim. Yarın bizim de başımıza gelebilir bunu asla unutmayalım....

Bu kadar uzun bir giriş yaptığım için üzgünüm, fakat bunları söylemem gerektiğini düşündüm. Şimdi biraz kitabın konusuna değinelim:




Sevgili Michelle Knight, küçücük bir kız çocuğuyken akrabası tarafından tecavüze uğruyor. Üstelik sayısız kere... Çok fakir bir aileye sahip ve aynı evde yaklaşık 15 kişi yaşıyorlar. Kardeşlerine ve kuzenlerine de annelik yapan Michelle evden kaçıp köprü altlarında bile yatıyor. 17 yaşındayken okulda onunla ilgilenen bir çocuğa kanıp ondan hamile kalıyor. Oğlunu aldırmak istemiyor çünkü tutunacak tek dalının o olduğunu düşünüyor ve oğlu dünyaya geliyor. Annesinin sevgilisini bir gün içkili bir halde çocuğun kolunu kırması üzerine çocuk Michelle'in elinden alınıp bakıcı ailelere veriliyor. Michelle'in tek istediği çocuğunu velayetini geri almaktır ve bunun için elinden geleni yapar. Bir gün oğluna giderken adresi bulamaz ve bir markete girip oradakilere sorar. Ve karşısına Ariel Castro çıkar, arkadaşının babası. Adresi bildiğini ve onu götürebileceğini söyler. Michelle ona güvenir sonuçta arkadaşının babasıdır ve oğluna gitmesi gerekiyordur. Ne yazık ki hiçbir şey düşündüğü gibi olmaz. 

"Ne zaman bir kelebek görsem hayatın gerçekten ne kadar değerli olduğunu tekrar hatırlıyorum. Tırtıldan güzel bir kelebeğe dönüşebilmek, özgürce ve mutlu bir şekilde nereye istiyorsan oraya uçabilmek. Sana ne yapman gerektiğini söyleyen birileri olmadan yaşamak. Ben de hiçbir endişem, kaygım, acım olmadan; hiçbir şey için gözyaşı dökmeden özgürce uçacağım günü bekliyorum."

Castro onu evine götürür ve 11 yıllık esaret başlar. Dayanılmaz işkencelere, dayaklara, tecavüzlere ve hakaretlere maruz kalan Michelle için tek dayanağı oğludur. Bir gün ona kavuşmanın hayaliyle bu yaşadıklarına dayanır. 5 kere Castro'dan hamile kalır ama adam hepsini işkenceler ile düşürttürür. Castro'nun ona yaptıkları yetmezmiş gibi eve 2 kızı daha getirir. Amanda Berry ve Gina DeJesus... 3 kadın çok zor günler geçirirler. Özellikle Gina, Michelle için büyük bir dayanak olur. Amanda ise Castro'dan bir çocuk dünyaya getirmiştir. 11 yıl sonunda bir gün Castro'nun kapıyı iyi kilitlememesi sonucunda Amanda kaçabilmiş ve komşusundan polisi arayabilmiştir. İşte kurtuluşları bu şekilde olmuş, Castro müebbet hapse çarptırılmıştır. 

"Başınızı dik tutabilme gücünüzün olmasının ne demek olduğunu şimdi anlıyorum; acılarla geçen onca yılı eğilmeden geçirebilmenin ardından. Kendi gözümden bakınca ben muhteşem biriyim; çünkü hala sefalet dolu bir hayattan daha büyük bir şeyin olduğuna inanma cesaretini gösterebiliyorum."

                                 

"Beni öldürmeyen şey güçlendirir. Ölüm kolay kaçış yolu. Başını dik tutup yaşamak, eğilip ölmekten daha güzel. Acı penceresinden bakıyor ve muhteşem sonumu bekliyorum. Tonlarca işkenceyle pek çok gün geçirdim. Kalbim kırık. Acımı hissediyor musun?"



Konu ile ilgili daha detaylı bilgiler için Onedio sitesinin hazırladığı yazıya da tıklayarak göz atabilirsiniz.


Devamını oku »

2 Mayıs 2015 Cumartesi

Kitap İncelemesi / Hiç Olmamış Gibi Yapalım-Jenny Lawson

Daha önce birçok blogger arkadaşımda gördüğüm ve merak ettiğim bu kitaba kitap fuarında buldum, hemde sadece 5 liraya. Şok şok şok :) Neyse efenim elimde bir sürü kitap varken kafamı dağıtacak bir şeyler aradığım için bu kitaba başladım. Söylemeden edemeyeceğim aynı anda 4 kitap okuyorum (çünkü edebiyatçı olmak bunu gerektirir) ve durumum ciddi anlamda vahim. Çünkü bütün karakterler, olaylar, her şey ama her şey birbirine karışıyor :( E haliyle gördüğüm rüyalar da bir o kadar saçma oluyor. Geçen gece rüyamda uçan bir inek gördüğümü söylesem bana deli muamelesi yapmazsınız değil mi? Ciddiyim, tam olarak uçan bir inekti (milka ineği gibi). İşte böyle bir dönemdeyim ve kafayı sıyırmak üzereyim. Bu kadar şeyi neden anlattığımı bilmiyorum, ama önemi de yok, sonuçta burası benim çöplüğüm adamım! Adamım derken? Ne gereksiz ve bize uzak bir kelime değil mi? İşte bende böyle bir kitap tutuyorum elimde. Ne demek istediğimi anlamamış olabilirsiniz, şöyle söyleyeyim ki; çeviri tek kelimeyle "BERBAT". Kitap harika, ama eğer kendi dilinde yani İngilizce okursanız. Burada bence benim gibi bir çok kitapseverin de mağdur olduğu bir konuya girmek istedim, çünkü kimsenin bize işkence yapmaya hakkı yok. Çevirmen için bir şey söylemek istemiyorum, çünkü biliyorum ki ondan ne isteniyorsa o şekilde çeviriyor. Muhtemelen bu kitapta kelimesi kelimesine çevrilmiş ve hiçbir şekilde Türk kültürü, dili dikkate alınmamış. Resmen kocaman bir kültür karmaşası ve kültür boşluğu yaşıyoruz. Bu kitap hakkında okuduğum bir sürü kötü eleştirinin esas kaynağı bu arkadaşlar. Size katılmıyorum, bence kitap çok başarılı ama çevirisi kötü. Bu nedenle de okurken yer yer sıkılıyor insan, hatta uykuya dalabiliyor ^^.  





Kitap ünlü blogger Jenny Lawson'a ait, kendi hayatından kesitleri anlattığı bir anı romanı. Kitabın içinde Jenny'e ait fotoğraflarda var, ki bence bu çok güzel bir detay olmuş. Kim bu Jenny derseniz fotoğrafa tıklayarak sitesine gidebilirsiniz:) 







Bu kitapta neler mi var? Neler yok ki. Jenny'nin garip mi garip hayatıyla tanışmaya hazırlanın. Yer yer kahkaha attığım oldu gerçekten ve yer yer de kendimden bir parça gördüm. Sonuçta benim de pek normal bir hayatım olduğu söylenemez. Hatta Jenny ile kapışabilirim, gerçekten! Her neyse kitabın bence en garip kahramanı Jenny'nin babasıydı. Ölmüş hayvanlara merakıyla ve eve getirdiği tuhaf hayvanlarla çocuklarının psikolojisini nasıl bozabilir bir baba bunu görüyoruz. Taksidermi dükkanı ise ayrı bir facia :) Bütün bu olaylara sesinin pek çıkarmayan anne ise etkisiz eleman gibi bir şeydi sanki. Sonra Jenny Victor ile tanışıyor ve hayatının tuhaf 2. perdesi başlıyor. Kızı Hailey'in doğumunu ve anneliğini tatmasını biraz iğrenç bir şekilde anlatsa da kızını korumak için köpeklere kendi ısırttığı da oldu. Victor ile ilişkileri ise tamamen komediydi. Victor'un hala neden Jenny ile evli olduğu konusunda hiçbir fikrim olmasa da, aralarındaki komik diyaloglar ve tehditler gerçekten çok eğlenceliydi. Bir de taşındıkları yeni ev var tabi. Hayvan saldırıları, ölümleri, istilaları, zombiler ve evin altında gömülü olduğunu düşündüğü mezarlar... 



İşte kısaca böyle eğlenceli ve tuhaf bir kitap. Ben sevdim, yer yer sıkılmalarıma rağmen. Bana pek bir şey katmamış olsa da boş zamanlarımı geçirip kafa dağıtmak için iyi geldi. 


Ha bir de İsa'nın zombi olma olasılığı var, onu da okuyunca anlarsınız :) 


Devamını oku »
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...